The Lord of the Rings 'i buna tercih ederim. Bu tür hikayeler iyi olmuyor
Giriş : Carnac Dünyası
Milenya dönemi öncesinde, zamansız enerjiler maddeleşmeye başladı ve kilden bir yapılanma oluşturarak, onu hayata geçirecek sihirli sözü bekleyerek uzayın sonsuz boşluğunda dalgalanmaya başladı.
Bu yapılanmanın dış tarafındaki, küçücük bir güç yumağı çözüldü ve tek başına bilinç kazandı.
Amaçsızca etrafta dolaşan bu kütle, çözülmeden sonra bir yıldız haline gelmişti; bilinçli Logos, hayat yaratmak için onu kendine aldı. Günlerce ona şekil verdi ve Canac'ı oluşturmak için derin vadiler, yüksek dağlar ve masmavi gökyüzü yaptı.
49 gün içerisinde kayaları yararak akan su yarattı, vadileri onunla doldurdu ve okyanusları yarattı. Kısa sürede Carnac Turkuaz renkli mücevhere benzeyen görkemli bir dünyaya dönüştü. Her halükarda Logos fark etti ki, görkemli nehirler, okyanuslar ve göller canlı gibi hareket edebiliyordu fakat taşlar, kayalar, dağlar cansızdı.
Logos, kil kümesinden kalan enerji ile, dağlara şekil vererek hayatı yarattı. Yarattığı balıkların suda yüzmesi çok hoşuna gitti ve ağaçlar onun favorisi olan nemli ortamı sağladı. Ve sonunda kendisine benzeyen insanlar yaratmak istedi ve çok fazla güçç harcayarak Carnac'ı onların ihtiyacına cevap verecek şekile getirdi ve daha sonra muhteşem nehirlerin kenarına insanlığı oluşturacak tohumlar bıraktı. Orada istedikleri herşeyi bulmakta başarılı olacaklardı.
Bir süre için herşey yolundaydı. Logos artık hoşnut bir tanrıydı. Yarattıkları ise mutlu ve onlara bağışlanan topraklarda başarılıydı.
Oysa çözülmenin başlangıcı çok yakındaydı.
Hayalindeki insanlığı yaratmanın telaşı içerisinde bir parça kili kullanmayı unutmuştu. Unutulmuş kil parçası güzel bir şeye dönüştürülmeyi düşleyerek karanlık vadilerin kuytuluklarında asırlarca bekledi.
Başlangıçta çok sabırlıydı.
'Logos'un benim için özel planları olmalı' diye düşünüyordu. Belkide beni neye dönüştüreceğine henüz karar vermedi".
Ancak her bilinçli varlık gibi onun da sabrı gün geçtikçe tükendi ve her tükenişte bir parça büyüdü. Dünyanın geniş çatısı altında, Logosunkinden çok farklı olmayan bir bilinç verilerek yaratılmıştı ve o kil parçası kendisinin de mevcut olan yaşamın içerisine katılmasını istiyordu. Unutulmuş olmanın verdiği öfke ile her geçen gün parça parça biraz daha büyüdü ve şekillenerek gelişti.
Zaman içerisinde Logos unuttuğu o parçayı hatırladı ve kendisine çağırdı ancak çok geçti çünkü kendisini Patos olarak isimlendiren bağımsız bir varlık oluşmuştu. Bu bağımsız varlık kendisini Patos olarak isimlendirdi ve kendisinin hissettiği terk edilmişliği ve acıyı Logosun da yaşamasını istedi.
Artık Logosa rakip olmuştu ancak Logosun dikkatlice yarattıklarının tam tersine içerisinde aşk, arzu ve merhamet duygularından yoksundu. Patos ilk intikam olarak Logosun ilk başlangıçta yarattığı doğal oluşumu değiştirdi.
Patos'un bu ilk intikamı nedeni ile 4 mevsim, gece ve gündüz, yaşam ve ölüm gerçekleşti. Patos için bu yeterli değildi. Bir avuç dolusu kum alarak bunları içgüdü, his ve günah duyguları ile doldurarak Logos'un yarattığı dünyaya doğru savurdu ve savurduğu her bir zerre insanların içerisinde tohumlandı. Bunun sonucunda insanlar Logos'a yüz çevirerek ondan uzaklaşmaya başladı. Günahı, şehveti öğrendiler ve yok etme ve hükmetme duyguları ile doldular.
Logos'un Patosu durduracak gücü kalmadı.
Bölüm I : Kaosun başlangıcı
Patosun dünyayı değiştirmesinden bir süre sonra, iki tanrı arasındaki bu oyun nedeniyle Logosun başta arzuladığının dışında ölüm ve yaşamın başlaması olumsuz bir ortam geliştirdi çünkü ölüm yokken Logosun yeni yaşamlar yaratmasına gerek yoktu. Bu Logosun yaratıcılığının, sonsuzluğunun ve görkeminin kabul edilmesiydi. Ancak bu gidişatın kötü bir şekilde değişmesi sonucunda, kaybolan hayatların yerine yenisinin getirilmesi gibi bir iş çıkmıştı. Halbuki Logos yaşamı yaratırken bunu kontrol altına almamıştı. O nedenle bütün bu görevleri yerine getirmesi için yeni bir tanrı, hayat Tanrıçası Akara'yı yarattı.
Birbirinden iki farklı ve birbiri ile çekişen tanrı Logos ve Patos'un aksine, Akara sakin, kararlı ve yaşayan her canlı ile ilgilenen bir tanrıçaydı. Yaşlanıp yok olanların yerine yenilerinin gelmesini ve büyüyüp onların yerini almasını sağladı. Onların yeryüzünde yaşamaları gerektiğini anladı, gerçek yaratıcıları kendisi olmadığı ve yarattıkları kendisine saygı göstermediği halde onları sevmeyi öğrendi.
Akara bu görevi üstlendikten bir süre sonra Logosun eski keder ve üzüntüsünden uzaklaştığını, yarattıkları üzerindeki sorumluluk ve görevlerini savsaklamaya başladığını fark etti. Halbuki yaratıcının rehberliği olmadan yaşamın başarılı olması mümkün görünmüyordu oysa Akara canlıları çok sevmişti. 'Belkide' dedi kendi kendisine 'Bunların hepsini kendi çocuklarım gibi benimsemeliyim.'
Akaranın, Alın yazısı gibi bütün yaratıkların varlığını koruma niyeti karşısında Logos yarattıklarını tamamen kaybedeceği korkusuna kapıldı ve Akaraya, yaratıcı olarak kendi görev ve sorumluluklarını tekrar yerine getirmeye başlayacağına dair söz verdi. Tanrıça bu söz karşısında geçmişte yaşadığı zorluk ve sorunları unuttu. Logos tekrar her şeyle ilgilenmeye ve yaratıcı görevlerini yerine getirmeye başladı. Akara kendisini yardımcı dadı gibi hissetmesine rağmen, dünyadaki yaşamın devam ettirilmesi için üstlendiği rolün onurunu içinde hissediyordu.
Fakat Logosun görevlerini yapmaya başlaması ile birlikte, Patos yeniden ortaya çıktı.
Bu defa, Logosun rüzgarlarını ve ağaçlarını çok sevdiği, bulutlarına dokunduğu ve ilk yarattıklarından olan dağların yapısını bozmaya karar verdi.
Carnac'ın çekirdeğindeki deliklerden alevleri çağırdı. Hapsedilmiş ateş, o güzelim dağların zirvesinden alevli kraterler açarak erimiş lavlar şeklinde yeryüzüne doğru püskürmeye başladı.
Çok sevdiği dağlarının ve ormanlarının korkunç bir şekilde yok edilişi esnasında ,Logos lavların etrafını güçlü bir rüzgar ile çevirip soğutmak ve çevresinde yarıklar oluşturup içerisine hapsetmek için çok geç kalmıştı. Bütün ormanlar ve yerleşim yerleri yok oldu, nehirler kaynadı ve insanlar hayatlarını kaybetmeden önce korkudan donakaldılar.
Kuşaklar sonra, akara yok edilen ormanların yerine yenilerini yeşertti. Hayvanlar yeniden yeryüzünde dolaşmaya, nehirler tekrar kaynaklarından akmaya başladı. Önceki atalarının başlarına neler geldiğini bilen insanlar da kayıplarını telafi ederek yeniden çoğaldılar. Sessiz dağlar sık, sık lavlar püskürtmeye devam ettiler ancak insanlar onu yeryüzündeki değişik bir güzellik olarak algılamaya başlamıştı.
Halbuki onların çoğu bir dağın zirvesine çıkıp, Logosun daha önce yaptığı gibi oradan yeryüzüne bakıp dünyanın güzelliğini zirveden seyretmemişti.
Buna karşılık Logos tekrar o umutsuzluğuna geri çekildi ve sanki kendisinin yarattığı dünya değilmiş gibi hiç ilgilenmedi. Bu defa Akara, Logosun sorumluluklarını kendi üzerine almaya karar verdi fakat Logosun bunu kendisine kolaylıkla vermeyeceğini de biliyordu. O nedenle yüreksiz Logos ve Bölücü Patos'tan dünyayı kurtarıp temizlemek için plan yaptı.
Diğerlerinin bilmediği ve tanımadığı başka bir tanrı biliyordu. Tanrı Cypher'i. Cypher bilgisizin tekiydi ancak yok etme ve düzenbazlık tanrısıydı. Carnac'a bilinen veya bilinmeyen her türlü yok edici belanın gelmesine Cypher in yol açtığı inancı vardı. Aslında onun yokediciliğine, Patosun neden olduğu konusunda tarihciler çok tartışmıştır.
Cypher'in ortaya çıkması konuşulmaya başlayınca, Logos temkinli davranarak Akaraya bu yeni tanrının kimliğini sordu.
Akara dedi ki 'Cypher'i bende tanımıyorum ancak tanrı olmadığı kesin ayrıca yaratıcılık gücü olmadığını da biliyorum. Yağmuru kara çeviremez, insana can veremez, rüzgarı estiremez. Onun tek yapabileceği dağları aşındırmak, karları buhara çevirmek ve canlılara darbe vurmak. Sadece yok etme, zarar verme gücü var ne daha fazla, ne daha az. Biz onu kullanarak gücünü Patostan kurtulmak için kullanabiliriz.'
Bunu duyan Logos, dünyasının ilk yarattığı günlere döneceğinin hayali ile mutlu bir şekilde bu yeni tanrı Cypher'i aramaya giderken Tanrıçanın yüzündeki hafif gülümsemeyi fark etmedi bile.
Logos, Cypheri bulduğunda düşündüğü gibi bir tanrı bulmadı, sanki azametin anti tezi gibi zayıf, bitkin, yıpranmış ve tükenmiş gibi duruyordu. Diğer tanrıların yapısından çok uzaktaydı. Buna rağmen Hayat Tanrıçasına hürmeten de olsa, Cypherden destek istemeye karar verdi.
Ancak onun bilmediği şey, Akaranın ondan önce geldiği ve Cypher'e fırsatını bulduğu zaman atalarını yok etmesini istediği idi. 'Önce Patosu öldürmelisin' demişti Akara, 'Logos ise idealist ve zayıf, onu daha sonra boş bir zamanında öldürebilirsin'.
Cypher hiç şeytanca düşünmeden saflıkla inanmıştı, hayatın yöneticisi Tanrıçaya.
Patos ile karşılaşmasından önce, Logos, Patosun görmesini engellemek için Cypherin etrafını bulutlarla çevirerek ona ölümüllüğünü gizleyen çok güzel bir kılıç verdi ve Patosun hüküm sürdüğü derin vadiye doğru yola çıktılar.
Vadinin tam ağzındaki büyük ağaçlarca oluşmuş ormana bakınca, değişikliğin tanrısının orada bulunduğuna dair en ufak bir tahmin bile yürütmek mümkün olamazdı. Ancak onlar iyice yanaştıklarında, Patos gölgelerden dışarıya çıktı. Elinde sağa sola savurduğu yeşil renkli, en iyi ağaçtan yapılma bir mızrak vardı. Mızrak sanki barış dolu yeşil ormanlardaki huzurun ve hayatın ışığını yansıtıyor gibiydi.
Bu silahı sadece bir tek kişi yapabilirdi. O kişi ise diğerlerinin gelişini Patosa önceden haber veren kişiden başkası değildi. Tanrıça Akara. Gizli bir köşede Logos, Patos ve Cypherin kaçınılmaz sonlarının gelmesini sabırla bekliyordu.
Savaş hızlı ve öfke doluydu. Cypher'ın yukarıda tuttuğu ışıltılı kılıç ile yaptığı atağı gören savaşçılar söyleyecek hiçbir söz bulamazdı. Patos sadece üst üste gelen darbelerden elindeki mızrak ile korunmaya çalışıyordu. Logos ise yalnızca önünde süregelen dövüşü seyrediyor ve Patos'un hak ettiği sonu bulması için dua ediyordu.
Sonunda dövüş tanrıların savaşına dönüştü. Patos, güneşi kapatarak dünyayı karanlık hale getirdi. Cypher kendisini derin ve karanlık vadinin içerisinde kör olmuş gibi hissetti. Patos mızrağı ile saldırarak rakibinin omuzunda bir sıyrık açtı. Bunun üzerine öfkelenen yaralı tanrı yokedici gücünü vadinin üzerine yağdırdı. Kayalar alevlenerek yürümeye başladı ve Patos'u çepeçevre kuşattılar, Cypher kılıcını savurdu ve Patos'un sol elini kopardı. Patos acı içerisinde gökgürültüsü gibi haykırırken kanı dışarıya püskürüyordu.
Cypher ve Logos zafer sevinci ile onu seyrederken birşeyler oldu. Patos ve Cypher'ın bedenleri değişmedi ama zihinleri yer değiştirdi. Sanki Patos, Cypher'ın bedeni içerisine girmişti ve Cypher de az önce ölümcül yara açtığı bedene hapsolmuş gibiydi.
Acı içerisindeki Cypher'ın ruhu ölmeyi reddederek, refleks bir hareketle elindeki mızrağı kendisinden çalınan ve içine Patosun ruhunun girdiği bedene fırlattı. Cypher/Lord of Destruction tarafından fırlatılan bu mızrağı Patos savuşturamadı.
Patos artık ölü vaziyette yerde uzanıyordu, Cypher'da neredeyse ona katılmak üzere idi. Zorlukla yerden doğruldu ve biraz önce kendi bedeni içerisindeki iken çağırdığı yok edici alevden taşların yanına giderek, kesik kolunu dağladı ve kanamayı durdurdu, daha sonra sahip olduğu güç ile kesik parçayı eski yerine koyduğunda, kolu sanki hiç kesilmemiş gibi oldu.
Tamamen düzeldikten sonra yenilenen gücü ve enerjisi ile herkesin duyabileceği şekilde haykırdı.
'Yeniden doğdum, benden korkun, artık rakipsizim'
Bir güç gösterisi olarak vadiyi darmadağın ederek taş yığınlarından, taşa benzeyen ancak camdan bir anıt yarattı. Her yöne uzanan kesitleri ile anıt güzel değildi ancak muhteşem görünüyordu. İnsanlar anıtın yapımındaki mucizevi şekli görmek ve onun yapıcısı tanrı Cypher'a saygı göstermek için üşüştüler.
Bölüm II : Pianna Savaşçıları
Yıllar sonra insanlık altı büyük krallığa bölündü.. Çöllerin akıncıları Hellsgarem, Çelikten gemileri ve limanları ile Buegrant, Arrdeam'ın beyaz şehri, Muhteşem ormancıları ile Planisad Ticaretin merkezi Brisbia ve Batı sahilinde El Morad.
Yaratılış, kırılgan bir seydi. Patos ve yeni Patos-Cypher mevcudiyeti arasında yaşananlardan sonra Carnacta kademe kademe değişiklikler olmaya başladı. Başlangıçtaki değişiklikler önemsizdi, çiçekler yavaşça soluyorlardı, mevsimler önceden tahmin edilemiyordu ve sular bazen paslanmış gibi kahverengiye dönüşüyordu.
Bu tür ufak tefek şeyleri insanlar sadece gözlemliyordu ancak 'Olay' diye ilan edecek bir durum yoktu.Bunları Cypher'da yapmıyordu zaten, o kendisi ile ilgili yeni konuları incelemekle meşguldü.
Acaba Patos yeniden mi canlanmıştı?
Bu defa Carnac'ın her yerinde tuhaf yaratıklar dolaşmaya başlamıştı. Başlangıçta bunları zarar verebilecek vahşi kurtlar, ayılar olarak düşündüler fakat değillerdi, değişik yaratıklardı ve yıllar geçtikçe değişiklikler büyüdü de büyüdü. Bazılarının taşa dönüştüğü görüldü, bunlardan kötüsü arkadaşlarına büyü yapılanlar oldu ve şimdi bildikleri ve anladıkları ölüm seviyesinin ötesinde canlanmış cesetler ortaya çıktı.
Bu cehennemi yaratıklar sayıca öyle çoğaldılarki, insan şehirleri ve onların etrafına çevrilen yüksek kale duvarları ve surlar bile yaratıkları geri püskürtmeye yetersiz kalmaya başladı.
Yiyecek stokları tükendiği için ilk yıkılan krallık Planised oldu. Kısa süre içerisinde Brisbia ve Arrdeam devrildi. Kanlı Barbarların krallığı Hellsgarem bile duvarların yıkılarak krallığın yok olmasını engelleyemedi. Canlı kurtulan azınlık, kendi krallıklarından sağ kurtulmayı başaran Buegrants'ların gemileri ile deniz üzerinden El Morad'a kaçtı.
El Moradın yöneticisi Kral Manes, göçmenleri hiçbir ön yargı göstermeksizin kabul etti ve orduda görev almalarını sağladı. Henüz saldırı yaşamayan şehrin etrafını desteklemek ve kuvvetlendirmek için yeni siperler ve mazgallar inşa ettirdi. Saldırganlar gelmeden önce ihtiyaçlar temin edilerek stoklandı, silahlar güçlendirildi, zırhlar cilalandı. Eğer El Morad yıkılırsa, yeni düzen oluşturmak için, krallığa ve El Morada bağlı sadakatli siviller tespit edilerek kaçış yönleri ve planları hazrılandı.
Olaylar öyle gelişmişti ki, El Morad artık insan neslinin en son kalesi durumuna gelmişti. Eğer o da yıkılırsa, insan soyunun yeniden türemesinin önü kesilmiş olacaktı.
Çok geçmeden yaratıkların saldırıları başladı. Başlangıçtaki dağınık ve düzensiz ataklar, savunmacıların başarılı defansı sayesinde geri püskürtülüyordu ancak saldırılar her geçen gün artıyor ve sürekli yineleniyordu. Bu saldırılar yedi yıl boyunca sürdü. Kral Manes, yedi yıl boyunca halkının çektiği acı ve sıkıntılara karşı kör ve sağır duran tanrılara sürekli dua etti.
Eğer ilk iki yıllık saldırılara alışan ve savaştaki tarz ve yöntemleri ile başarılı olan El Moradlılar, cesaret edip surların altında tüneller açarak dağların arasına giden yollar yapmasalardı, bu hikaye çok kısa sürecekti.
Dağlara kazdıkları tüneller boyunca metal madenleri buldular ve bunlarla daha fazla silah yapıp, mevcut silahlarını geliştirdiler. Yiyecek büyük sorun olmaya başlamıştı ancak tünellerden dağların arasındaki ormana bant yaparak, ağaçları işlediler ve El Morada getirdiler, kazanılan arazide yeterince ürün ekip yetiştirmeyi başardılar.
OFFFFFFFFFFFFFF COK UZUN DEVAMI http://www.zopcuk.com/tr/knight-online/hikaye.asp
Link düzeltilmiştir.
The Lord of the Rings 'i buna tercih ederim. Bu tür hikayeler iyi olmuyor
Bence Online Oyunların en iyisi knight
Ben hikaye olarak karşılaştırmıştım. Olayı online oyun boyutuna taşırsan önümüze bir sürü seçenek geliyor. Örneğin imzamPitcH1 Nickli Üyeden Alıntı
Bu arada internet adresini yanlıs yazmısım prdn galiba
www.zopcuk.com/tr/knight-online/hikaye.asp olması lazm eger yanlıssa msj atın lutfen
PowerOfGod
Yeni Logos Clanı Sonu OfGodla bitenler clana girecek
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)
Donanım forumu - Byte Hesaplayıcı - Notebook tamir Beşiktaş - beşiktaş bilgisayar servisi - beşiktaş bilgisayar servis - beşiktaş notebook servisi - beşiktaş servis - Beşiktaş Kamera Kurulumu - |
Yer imleri